Kayıtlar

Trajikomik Balyoz kumpası devam ediyor

  Trajikomik Balyoz kumpası devam ediyor Balyoz davası, paralel yürütülen benzer davalarla birlikte bir döneme damgasını vurdu. Davalar, ABD ve AB çevrelerince uzun zamandır seslendirilen, İslamcı, Kürtçü ve kimi liberallerin de yüksek sesle dillendirdiği, ‘askeri vesayet kalkarsa demokrasinin önü açılır’ palavrasının kamuoyunda hayat bulmasına yol açtı. Sayıları binleri bulan Atatürkçü asker ve aydın demir parmaklıklar ardına atıldı. TSK’nın hayati konular (Suriye macerası, Açılım aldatmacası vb.) da bile sesinin kesilmesine, FETÖ’nün ahtapot gibi devleti sarmasına ve nihayetinde demokrasi yerine darbenin gelmesine yol açtı… Hukuksuzluğun zirve yaptığı bu karanlık dönemde hayatını kaybedenler oldu! ABD’nin uluslararası, AKP’nin maddi ve manevi desteğiyle yürütülen ve özünde cumhuriyeti kötürüm etmeyi amaçlayan süreç; Gülen Cemaatinin TSK’dan sonra AKP’yi de hedefine koyması ve 17/25 Aralık operasyonlarıyla bambaşka bir boyuta evrildi. AKP var gücüyle desteklediği bu dava...

Strateji üzerine

STRATEJİ ÜZERİNE Strateji kelimesinin etimolojik kökeni antik Yunan’a dayanmaktadır. General anlamına gelen strategoi kelimesi MÖ 5. Yüzyılda Atina Savaş Konseyi üyelerince kullanılmaya başlandığında strategos halini almıştır. Ordu üzerine devletleşen Yunan sitelerinde, halk tarafından seçilen ve sayıları on civarında olan strategoslar komutanlık görevlerinin yanı sıra kentlerin güvenliğinden sorumlu valiler olarak de vazifelendirilmekteydiler. Zamanla bu strategosların aynı zamanda filozof olmaları da arzu edildiği için “generallerin bilgisi” veya “generalliğin bilgeliği” sözcükleri kullanılır olmuştur. Bu ifadeler strateji sözcüğünün ilk kullanımı olarak nitelendirilmektedir. Daha sonra strateji “generaller sanatı” olarak adlandırılmıştır. Ancak o dönemde askerlik sanatı açısından daha ziyade taktik ya da taktikler kavramı ön plandadır. Aynı döneme denk gelecek şekilde Çin’de Sun Tzu’nun nasihatleri strateji kavramının içini dolduracak zenginliği yansıtmaktadır.   Strateji ...

Lozan'ın başarı ölçütü ve günümüzün asli görevi

  Lozan'ın başarı ölçütü ve günümüzün asli görevi Lozan Konferansının üzerinden 101 yıl geçti. Antlaşmaya ilişkin her şey açıklığa kavuştu. Nihayet merdiven altı gerici eğitimin dayanaklarından biri daha çöktü ama zihinler berraklaştı mı, bilinmez…   Lozan, iki savaşın diplomatik boyutta hesaplaşma arenasıydı. İlki Birinci Dünya Savaşı’nın mağlubu Osmanlı’nın; diğeri Milli Mücadele’yi zafere ulaştıran ve kurulmakta olan yeni Türk devletinin… Masada iki yanımızdan biri zayıf, diğeri kuvvetliydi. Görevlendirilen heyetten beklenen açıktı: Bağımsızlığı ve egemenliği sağlamak. Maksat açıktı: Misakı Milliyi gerçekleştirmek… İki konuda taviz verilmeyecekti: Kapitülasyon istekleri ve Ermenilerin toprak talepleri. On yıllık savaştan çıkılmıştı. Ülke harap haldeydi. Türk ordusunun gücü sınırına yaklaşmıştı. Vatandaşın dayanma gücü tükenmişti. Bir an önce barış yapmak, halkın yaralarını sarmak en öncelikli görevdi… Ülkenin en gelişmiş bölgesi olan Ege, üç yıldır işgalin ardından...

15 Temmuz üzerine

  15 Temmuz üzerine Üzerinden sekiz yıl geçti ancak o geceye ilişkin gri alanlar beyaza döndürülemedi. Hatta siyahlaştı. Yıllardır bilimsel bakışın ıskalanması yanında iktidarın ifade özgürlüğünün karşısında konumlandırdığı yargı sopası düşünenlerin başının üstünde Demokles’in kılıcı gibi sallandığı için gerçeklerin gün yüzüne çıkması şimdilik başka bahara kaldı… Tabii, AKP’nin “ kendisine zarar vermeyen bir FETÖ ile mücadele stratejisi ”   benimsemesi de başka bir başat etken oldu, iş FETÖ ile mücadele olmaktan çıktı. AKP darbe girişimini fırsata çevirdi. Atatürk cumhuriyetinden geride kalanı da Erdoğan cumhuriyetine dönüştürdü. Rejimin tabiatı değiştirildi. TBMM egemenliğin kayıtsız şartsız merkezi olmaktan çıkarıldı. Yargı bağımsızlığını tamamen kaybetti, tarafsızlığını da… Kurumlar sadakate dayalı olarak yeniden yapılandırıldıkları için cumhuriyetin kurumları olmaktan çıkartıldı. Liyakat niteliği aranır olmaktan çıkarıldı. 2010’dan itibaren atılan adımlar devlet h...

Normalleşme ama nasıl?

  Normalleşme ama nasıl? Son dönemin moda tabiri oldu. Gerçekten normalleşmek lazım. Ama nasıl? Tek bir yolu var: Mevcut hukuk sisteminin adalet dağıtmasını sağlamak. Yetmez! Öncelikle yargı eliyle yapılan adaletsizlikleri ortadan kaldırmak gerekir. Mesela 28 Şubat Davası gerçek delillere göre yeniden görülmelidir ama önce bir yılı aşkındır Adli Tıp Kurumunun “ hapiste tutulmaları uygun değildir ” raporuna rağmen beş hükümlü salıverilmelidir! 28 Şubat’ın darbe olduğu yalanına son verilmelidir.   Mesela Balyoz Davasında beraat kararları bozularak uydurma bir “ suç için anlaşma ”, suçlamasıyla yeniden yargılanan altı masum subayın yargılaması düşürülmelidir! “ Emekli Amiraller Duyurusu ” dosyasında verilen beraat kararına Cumhurbaşkanlığı avukatlarınca yapılan temyiz başvurusu geri çekilmeli, mahkemenin kararı istinafta gecikmeden onanmalıdır! Gezi Davasında yeniden yargılama yapılarak olmayan suçlardan verilen cezalar iptal edilmelidir! Başka benzer davalar da ...

Biz kimiz?

  Biz kimiz? Bizden kastım bu ülkenin vatandaşları. Çocukluğumda, gençliğimde yaşamadığım bir kavram uzunca bir süredir hepimizi meşgul ediyor: Kimlik! Cumhuriyetin çözdüğüne inandığımız ve cumhuriyetin öngördüğü gibi çözülmesi gereken vatandaşlık kavramı özellikle 12 Eylül 1980 öncesinden başlayarak toplumumuzu sardı, sarmaladı ve hepimizi bir sorun yumağına hapsetti. Bunda, bir yanda emperyalizmin başarısı, diğer yanda bir ulus devlet olarak kurulmuş Türkiye Cumhuriyetinin siyasi elitinin ülkeyi ulus devlet gibi yönetmemesinin etkisi büyük. Tabii cumhuriyet aydınlanmasının yeterince halkı sarıp sarmalayamaması yanında; özellikle son dönemde AKP’nin ulus kimliğinin temeli olan Türklük yerine Müslümanlığı ikame etme çabası etkin rol oynadı. Cumhuriyette vatandaşın kimliği Türk olarak belirlendi. 1924 Anayasası Md. 88’de, “ Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibariyle Türk ıtlak olunur ” diye yazıldı. Yani vatandaşa ortak kimlik olarak Türk ismi veril...

Liderlik ve strateji üzerine

  Liderlik ve strateji üzerine Birbirinin ayrılmaz parçası olarak görülen bu iki konu bir yazının konusu yapılmıştır. Amaç, okuru derinliğine bilgilendirmek yerine konunun boyutlarını kavramalarına yardımcı olmaktır. LİDERLİK Liderlik üzerine yazılmış çok sayıda değerli eser mevcuttur. Bu eserlerin bir kısmı teoriktir, bir kısmı pratiğe yöneliktir. Özellikle biyografiler, anılar, liderlerin kendi yazdıkları ve kendi mücadelelerini anlattıkları ikinci grubun ürünleridir. Konuyu kuramsal olarak ele alan birçok yapıt vardır: Acar Baltaş ’ın Türk Kültüründe Liderlik, Ekip Çalışması ve Liderlik, Bir Yolculuk Olarak Liderlik ;   John Adair ’in Etkili Stratejik Liderlik, Bir Lider Nasıl Yetişir ; Kevin Murray ’ın Karizmatik Liderlik ; Uğur Zel ’in Kişilik ve Liderlik kitabı. Henry Kissinger ’in Liderlik kitabı hem teorik hem de altı liderin analizini içermektedir. Mustafa Kemal Atatürk ’ün Nutuk ’u liderlik ve strateji incelemesi yapanlar için özel bir yer tutmaktadır...