Savaşa doğru: Ukrayna krizi
Ukrayna krizi: Savaşa doğru
Mesele çok boyutlu. Krizin merkezinde coğrafi olarak Ukrayna var. Esasında
savaş küresel güçler arasında cereyan ediyor. Büyük bir bilek güreşi
sürüyor.
Krizin bir yanında Rusya diğer yanında ABD var. Rusya'nın isteği açık:
"Ukrayna Batı kampına dahil olmasın!"
ABD'nin, yanında saf tutan İngiltere'yle birlikte iki büyük beklentisi var:
"Rusya'yı Ukrayna'da savaşa çekerek
krize sürüklemek" ve "NATO
ekseninde gücünü birleştirmek ve tahkim etmek"...
Sebebi belli: Artık ABD tek süper güç değil ve yeni gücüne göre strateji
geliştiriyor. ABD'nin sıkıntısı Almanya ve Fransa'nın ikna olmamasıdır. Onlar
için kendi ulusal çıkarlarını öncelikli. Başta Rusya'daki yatırımlar, ortak
ticaret ve en önemlisi özellikle Almanya için enerji alanı...
Çin-Rusya devlet başkanlarının 4 Şubat 2022’de Pekin zirvesinde
sergiledikleri görüntü Dünya'nın giderek iki kutuplu hale gelmekte olduğunun resmidir.
Henüz tam olarak şekillenmiş değil zira Çin'in özellikle askeri alanda zamana
ihtiyacı var. Çok geçmeden Çin’in süper güce dönüşmesi ihtimali dikkate
alındığında bu ittifak devam eder mi yoksa Rusya kendi doğusunda yükselen devi
baskılamak için başka arayışlara mı girer? Uzun ufuklu bakıldığında bu arayışın
mümkün olduğu şimdiden ifade edilebilir.
TERCİH VE ZAMANLAMA
Ama biz güncel olana dönelim...
ABD ve Rusya'nın mücadele arenası olan Ukrayna toprakları krizden öte adeta bir
drama tanıklık ediyor. Öncelikle kabul edilmelidir ki Ukrayna egemen bir
ülkedir. Onun tercihlerine herkes saygı göstermelidir. Ama hayat sadece
tercihlerde bulunmaktan ibaret değildir. Tercihler bir büyük stratejiyle hayata
geçirilebilir. Bazı tercihlerin önünde tarih durur bütün ağırlığıyla... Coğrafya
yer alır özgül ağırlığıyla ve "şunu yap, şunu yapma" der,
yönetenlerine... Mevcut koşullar kendini dayatır: "Bugün yapma, yarın yap"
diye bağırır! Hepsinden ötesi iç cephen dayatır kendi tercihini. Orası sağlam
değilse yolda kalınır… Ukrayna’ya bakınca bunların izdüşümünü görmemek mümkün
değil.
Tercih ve zamanlama hayati önemi haizdir.
Ukrayna'yı ve hepimizi ilgilendiren bir başka konu daha var: Demokrasi
talebi…
Öncelikle belirtmeliyim ki, demokrasi kelimesi insanların bir kısmı
tarafından bayraklaştırılırken diğer yarısı tarafından tu kaka edilmektedir.
Aynı şey insan hakları kavramı için de geçerli... Bunun nereden kaynaklandığını
anlıyoruz. Emperyalizm bu kavramları kullanarak nüfuz alanını genişletiyor.
Mesela ABD Irak'a demokrasi götürmek yalanıyla müdahalesini meşrulaştırmaya
çalışmıştı. Ancak mesele bundan ibaret değil. İnsanlığın samimi özgürlük taleplerini
görmezden gelmek vb. taleplerin tamamını aynı kefeye koymak son derece
yanlıştır. Bu yanlış ülkemizde de kendini cumhuriyetçi olarak niteleyen kesimin
içinde de hayat buluyor. Atatürk'ü örnek aldığını ileri sürenler O'nun "Özgürlük
ve bağımsızlık benim karakterimdir" demesini ve bütün yaşamını
buna adamasını ve hayat bulması için cumhuriyeti kurduğunu unutmak
eğilimindedir. Elbette fırsat eşitliğini gözetmeyen bir demokrasi talebi laftan
ibarettir. Bu yüzden Ukrayna’da yükselen demokrasi talebi içinde tehlikeli bir
ikilik barındırıyor: Bir yanıyla egemenliğin ayrılmaz bir parçası ve saygındır,
dikkate alınması gerekir; diğer yanıyla Batı’nın elinde tehlikeli bir
propaganda vasıtasıdır. Bu ikisi ayırt edilmeden sorun ne salt jeopolitik
gereklilik ne de demokrasi söylemiyle açıklanamaz.
MÜDAHALENİN NİTELİĞİ
Sonuçta Rusya Çin’in desteğini de arkasına alarak Ukrayna’ya müdahale
edebilir. Doğu Ukrayna’nın bir parçasını, muhtemelen Dinyeper Nehrine kadar
olan kısmını, belki de sadece Donbass bölgesini işgal ve ilhak edebilir. Bu
hareket tarzı, Rusya’nın Ukrayna’nın bir kısmını kendi topraklarına katmasını
sağlar ama bu ülkenin geri kalanının Batı bloğunun bir parçası olmasını da kaçınılmaz
kılar. Sonuç olarak NATO ile sınır olan bir Rusya ortaya çıkar. Dolayısıyla
böyle bir müdahale Rusya’ya arzuladığı bir son durum yaratmaz. O halde mevcut
durumu sürdürmek ve Ukrayna’yı NATO üyeliğine yol açacak süreçten alıkoymak
Rusya için öncelikli olmalıdır. Herhalde bunu gördüğü ve savaşın doğuracağı
diğer gelişmeleri de dikkate aldığı içindir ki şimdilik caydırma stratejisini
kararlılıkla sürdürüyor. Öte yandan, savaş hali oluşursa Batı’nın dikkati bu
bölgedeyken Çin de Tayvan’ı fırsat hedefi haline getirebilir.
ABD ve İngiltere, Rusya saldırırsa Ukrayna’yı savunma taahhüdünde
bulunmuyor. Ekonomik yaptırımla yetineceğini ifade ediyor. Dahası savaşa girsin
diye adeta Rusya’yı kışkırtıyor. NATO’dan bir askeri müdahale kararı çıkarmak
da olanaksız gibi. Çünkü Ukrayna NATO ülkesi değil.
TÜRKİYE’NİN TUTUMU
En önemlisi de Türkiye’nin durumu ve tutumu. Zira Boğazlar’ı Montrö
sayesinde elinde bulunduruyor. Ancak NATO üyeliği sorunu karmaşık kılıyor. ABD
belki de bu durumdan kaynaklı nedenlerle Akdeniz’deki boru hattı projesinden
çekildiğini açıkladı. Türkiye’nin çıkarı ise açık ve nettir. Her iki ülkeyle
ilişkilerini aynı sıcaklıkla sürdürmek ve olası savaşın dışında kalmak. Dışa
yansıyanın da bu olduğu söylenebilir ancak ilk mermi atıldıktan sonra da bu
tutumu sürdürebilmek esastır.
Rusya’nın jeopolitik kaygılarını anlamak mümkün ancak giderek genleşmesinin
doğurduğu sonuçlar yanında savaşın getireceği yıkımı, Ukrayna’dan sonra
ülkemizin hissedeceği gerçeğini dikkate almak durumundayız. Olası savaştan uzak
durmak temel tercihimiz olmalıdır. 2. Dünya Savaşı’nda takınılan tarafsızlık
tavrının ne kadar önemli ve değerli olduğunu bugün daha iyi anlıyoruz. Başta
Cumhurbaşkanı İnönü olmak üzere zorluklara göğüs gererek barışçıl tutum
sergileyen dönemin yöneticilerini rahmetle anmalıyız.
Aklıma uzun zamandır takılan bir soruyu sorarak bitirelim: AB, Rusya ve
Türkiye’yi iterek hatta belli ölçüde kendine düşman ederek ne kazandı? Ya da
ulaştıkları jeopolitik birikim bir uygarlık tasarımına yeterli gelmiyor mu? Sanırım
kriz sadece Ukrayna’nın değil, konformist bir yaşam tercihi yaparak ABD
hegemonyasını kabullenen Avrupa’nın, AB’nin krizidir. Hatta dramı da
diyebiliriz.
Ahmet Yavuz
Ahmet bey, çok açık ve net stratejik güç ile bölgesel çıkarları teraziye çıkarıyor.
YanıtlaSilKaleminize sağlık komutanım.
YanıtlaSilEvet Ahmet paşam ; dediginiz gibi, sıkışan abd dünyayı karıştırarak karşısında diklenenleri dize getirme sevdasına girdi.
YanıtlaSilÇözüm yine ataturk
Yurtta sulh, cihanda sulh... Yine, yeni, yeniden... Kaleminize sağlık komutanım...
YanıtlaSilAydın Kalın AYDINLATIN,,,
YanıtlaSilBu kriz Montrö'nün ne kadar kilit değerde bir antlaşma olduğunu fiilen göstermiş oldu. Montrö olmasaydı Türkiye üzerindeki baskılar nasıl olabilirdi daha iyi anlaşılmış oldu. Kaleminize sağlık efendim.
YanıtlaSilÇok güzel bir özet.Nihayet anlata biri çıkmış.
YanıtlaSil