6'lı mutabakat

 Altı parti bir araya gelerek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem (GPS)'e geçişe ilişkin bir program açıkladı. Hayırlı olsun. 

Hayırlı olmasına hayırlı olsun da hayırlı olacağı konusunda derin kaygılar taşıyorum. Bunlara temas edeceğim ama önce bir gözlemimi paylaşmam gerek..

Türk siyasi hayatı epeydir bir altüst oluş yaşıyor. Bunun en uç noktasını GPS birlikteliğinde görüyoruz.

İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası eksenindeki tarihi bölünmüşlük Cumhuriyet döneminde de bir ölçüde sürdü. 

Esasında 12 Eylül 1980 öncesinden itibaren ama esas olarak darbe sonrası bu iki ana akım arasında bir kucaklaşma yaşandı. En son MHP'nin Cumhur İttifakı'nın bir parçası haline gelmesiyle günümüz Hürriyet ve İtilaf Fırkası olan AKP, önemli bir İttihat ve Terakki Fırkası parçasını içine aldı. Ya da yapışma yaşandı. Şimdi de AKP'nin içinden çıkan birkaç parça CHP'nin eteğine sarıldı ama kendi özlerini koruyarak, hatta CHP'yi de kendilerine benzeterek... Bu savı ileri sürmemin sebebi 1921 Anayasası'na yapılan göndermedir. 

Öncelikle belirtelim ki 1921 Anayasası GPS için referans olmaktan çok uzaktır. Çünkü 1921 AY'de kuvvetler ayrılığı değil kuvvetler birliği vardı. Hem de en koyusundan... Peki 1921'i çekici kılan nedir? 1924 Anayasası ile getirilen üç kavramın yokluğu: Türk kimliği, üniter yapı ve laiklik. 

HDP'nin referansı da 1921 Anayasası'dır. HDP'nin bugün dillendirdiği talepler 1921 AY'de illerin özerkliğine ilişkin yazılanların çok ötesinde olmasına rağmen, onların güncel taleplerinin bir basamağına karşılık gelmektedir. Demek ki esas mesele üniter yapının değiştirilmesidir ve bu, işbirliğinin esasını oluşturmaktadır.

Bu yaklaşıma  AKP'nin de destek vermesi beklenmelidir. Nitekim Külliye'nin has adamlarından Mehmet Uçum'un 2017 Halk Oylaması öncesinde yaptığı açıklamalar orta yerdedir ve her şeyi açıklamaktadır: "Kurtuluşa evet, Kuruluşa hayır.

Zaten AKP Cumhuriyet'i yeterince erozyona uğratmıştır ve aslından geriye ortada pek bir şey bırakmamıştır. 20 yılda kendi ruhuna uygun yeni bir Cumhuriyet kurdu. Belki de içine almak zorunda kaldığı MHP yüzünden daha ileri gidemedi. Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet önemli ölçüde değişti, dönüştü. 

İlginç bir şekilde Mehmet Uçum'un yukardaki söylemine MHP sessiz kalmıştı. Demek ki oluşacak yeni parlamento Cumhuriyet'in ilke ve değerlerini benimsemek yerine onu revize etmekle meşgul olacak!  

Bu durum kaygı vericidir. Çünkü işin kolayı tercih edilmektedir. Mutabakat sahipleri kendilerince tanımladıkları "Kürt sorununu" 1921 Anayasası ruhuyla çözeceklerini varsaymaktadırlar. Bu varsayımın tutarlılığı tartışmalı olmaktan öte hayata geçmesi geleceğimiz açısından zararlıdır. 

Elbette özgür iradeyle oluşmuş meclisler sorun çözme hakkına sahiptir. Ama bizim meclisimiz acaba özgür iradeyle mi oluşmaktadır ya da oluşacaktır? Millet İttifakı temsilcileri her ağızlarını açtıklarında "demokrasi" diye bağırıyor. Çok iyi bir talep. Ama hiçbir partinin içinde demokrasinin işlemediği anlaşılıyor. İktidar bloğunda ise demokrasi, sadece "milli irade" söyleminden ibarettir. Ülkede ifade özgürlüğü kullanılmama düzeyine inmiştir. Bu yapıdan demokrasi çıkmaz. Yeni yapının da demokrasi getirmesi ihtimali düşüktür.

Ancak şu tayin edici hususun da altını çizmeyi göz ardı etmek istemem: Siyasi iktidarın kavgasız gürültüsüz biçimde sandıkta değiştirilmesi ülkenin en öncelikli ve önemli ihtiyacıdır. "Sonrasına bakılır" düşüncesi, makul olmakla birlikte bazı tehlikeleri içinde barındırmaktadır. 

AKP'nin uygulamaları yüzünden Atatürk politikalarının her geçen gün toplum nezdinde daha çok kabul gördüğü ve özlendiği, karşılaşılan sorunların çözüm anahtarı olarak görüldüğü bir ortam oluşmuştur. CHP bu ortamı kendine çıkış noktası olarak görmek yerine tam tersine yönelmiştir.  

6'lı mutabakatın ekonomi programını bilmiyoruz. Sezgilerimiz Babacan politikalarının benimseneceğini işaret ediyor. Davutoğlu politikalarıyla Suriye sorunu çözülemez. Sığınmacı sorunu da... Yenilerini eklemek olasıdır. 

Laiklik olmadan bilim olmaz. Bilim olmadan üretim olmaz. Demokrasi olmaz. Laiklik kimilerinin anladığı gibi türban meselesine ilişkin tavırdan ibaret değildir. Bizatihi egemenliğin kaynağına ilişkindir. Yasaların dogmalara göre değil, aklın ve bilimin ışığında yapılmasının aynı zamanda bütün inançların garantörüdür. Mevcut Diyanet yapısı ve tarikatların örgütlü hali laikliğe dolaysıyla halkın egemenliğini kullanmasına aykırıdır. Açıklamalarda bunlara ilişkin mevcuttan farklı yaklaşılacağına dair kesin bir teminat yoktur. 

TSK'nın yeniden yapılanmasına ilişkin doyurucu bir açıklama göremedim. Yargının yeniden yapılandırılmasına çözüm sadece HSK'nın yapısının değiştirilmesinden ibaret kılınmış. Üniversitelerde nitelik kaybı öylesine büyük ki belki çoğunu kapatmak gerekecek düzeyde. Oysa her üç kurumun da liyakat temelli olarak yeniden yapılandırılması zorunluluğu var. Atılacak adımlar belli değil! 

Çevremizde yaşanan etnikçi ve mezhepçi yaklaşımlar toplumları hatta ülkeleri bölmüş ve kaosa sürüklemiştir. 

Ulus devletin herkesi kanun önünde eşitleyen, toplumsal sözleşmeyi baş tacı yapan, devleti hukukun üstünlüğüne göre işleten, herkesi iş sahibi ve üretken yapmayı, ülke kaynaklarını ekonomik akılla kullanmayı programlayan bir yapıya yönelmedikten sonra hiçbir sorun çözülemez.

Etnik kökenler, dinsel ve mezhepsel aidiyetler saygındır. Hatta kutsaldır. Ancak hepimizi ortak kılan siyasi Türk kimliğine, üniter ve laik yapıya saygı duymak koşuluyla...

Sorunlar özgür tartışma ortamı yaratılarak ve hukuki güvenceler sağlanarak çözülür. Ancak zora başvuranın karşısında hukuk içinde kalınarak aynı şekilde karşılık vermek mecburiyeti vardır. Her sorunun da hemen çözülme olanağı yoktur. Bazı sorunlarla yaşamasını bilmek gerekir. 

Bir hatırlatmayla bitirelim. Mustafa Kemal, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ileri gelenlerini eleştirirken şu ana fikri ileri sürmekteydi: "Sadece II. Meşrutiyet'i getirmek yetmez; geleceği düzenleyecek tutarlı bir programa ihtiyaç vardır, vb." Haklı çıktı.

Sadece GPS ile bir yere varılamaz zira o bir araçtır. Amaç ise ülkenin güvenliğini sağlamak, halkın refahını artırmak ve özgürlükleri korumaktır. Bunun için örnek alınması gereken Anayasa 1921 değil, 1924 ve 1961'in kuvvetler ayrılığını, özerk üniversiteyi ve bilim kurullarını, hukuk devletini ve DPT'yi getiren bölümleri olmalıdır. Beka böyle sağlanır.  

Ahmet Yavuz 

   


Yorumlar

  1. Türkiye'de kronikleşmiş bazı sorunlar ve bu kronikleşen sorunların da geri döndürülemez biçimde derinlik kazanması durumu vardır. Nedir bunlar? Yargı bağımsızlığı, üniversiteler, işsizlik-istihdam, niteliksiz eğitim( mesela kendi açımdan eğitimi yalnızca üniversite kütüphanesinde ve bazı üniversal bilgiye sahip hocalardan aldığım görüşündeyim yani 20 yaşıma kadar doğru düzgün bir eğitim alamadım demek bu ), liyakat sorunu -bu sorunun da ötesinde liyakati belirleyen sınavların tamamen ezbere dayalı olması- mantık-felsefe-yorum-analitik zeka gerektirmemesi, ifade özgürlüğü, siyasi partiler içi demokrasi-parti başkanı diktatörlüğü, laiklik-tarikat-mafya üçgeni ve buna bağlı doğan sorunlar, askeri yapının bozulması ve nihayetinde de ''orta sınıf'' kavramının ortadan kalkması- kent kültürünün yerleşememesi.
    Bu sorunlar gerçekten çok fazla ciddiyetle baktığınız zaman ve çözülmesi de anlık olacak şeyler değil. Ama belki de tüm sorunların oluşmasına ve çözülememesine neden olan esas bir sorun daha var. SİYASETE GİRENLERİN HALKIN MENFAATİ İÇİN SİYASET YAPMAYIP, İÇ POLİTİKADA KENDİ KÜÇÜK ÇIKAR GRUPLARI İÇİN, DIŞ POLİTİKADA DA ABD ÇIKARLARI İÇİN SİYASET YAPMALARI. Şöyle ki; ortalama zekanın üstünde ortaokul 3 veya liseye giden çocukları tüm siyaset, bürokrasi kadrolarına koysak emin olun şu anki kadrolardan bin kat daha iyi yönetim sergilerler. Sebebi açık, çünkü siyaseti ve devlet aygıtını kendi küçük çıkarları için değil halkın menfaati için yapacak olmaları. Avrupa'daki istifa kültürü, siyasetçilerin yeter artık deyip torun çoluk çocuk sevme, hata yapınca kendi taraftarlarınca eleştirme Türk toplumuna yerleşememiş. Daha birçok şey var aslında asıl vurgun-yolsuzlukların belediyeler aracılığıyla yapılması ve bu vahim durumun hangi parti olduğunun gözetmemesi vs. uzatmaya gerek yok.
    Özerklik meselesine gelince, bu durum çok uzun yıllardır planlanan bir şey. Rusya'nın şu anki itibar kaybı devam ettikçe ve Suriye bölgesinden çekilmek zorunda kaldığı bir durum ortaya çıkarsa, iktidara siz bile gelseniz elinizi kolunuzu bağlama noktasına getirebilirler. Ancak Rusya-Esad bölgede varlığını devam ettirirse Hdp denilen solcu görünümlü etnik milliyetçi partinin istekleri ancak havada kalır gibi. Çünkü Türk toplumu böyle bir durumu kabul etmez siyasetçiler kabul etse bile. Ama ne zaman normal koşullar altında. Ayrıca Abd'nin esas amacı Çin'i çevrelemek, kendisine rakip olan bu büyük kapital-emperyalist olma durumundaki ülkenin yönetimine etki etmek. Rusya zayıflarsa hem asıl kuvvetini Asya-Pasifiğe kaydırıp ağırlığını o bölgeye verecek, Ortadoğuda da vekaletleri Pyd-İsrail-Arap emirlikleri aracılığıyla planladığı düşünceleri gerçekleştirme potansiyeline sahip.
    Velhasıl sizin yerinizde olsam Fransızcanız vs. de var, bu kadar uğraşmaz biraz daha huzurlu bir yaşam arardım. Ahlaklı insanları çok yoran bir coğrafya ve insanlara sahip buralar. Zaten Batılılar da kendilerinden olanlar- şakşakçıları hariç kara gözlü kara kaşlı herkesi ezilecek böcek zihniyetinde görüyor. Hepimize bol bol akıl sağlığı diliyorum.

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar tele 1 konuşmalarınızı dinledik ve bunların devamını diliyoruz aynı görüş ve düşüncelerinizi taşıyoruz paşam bunların devamını diliyoruz bunların dile getirmenizi diliyoruz bu iki partinin ülkeye vereceği hiçbir şey yok en kısa zamanda sizi ekranlarda bu görüş ve düşüncelerinizi dile getirmenizi diliyoruz saygılarımla paşam
    Datça .Nedim Yavçın

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Terörle mücadele üzerine

Cumhuriyet'te yaşananlara ilişkin tavrım

Bende kalmasın herkes bilsin