İki büyük sorun
İki büyük sorun
Ülkemiz her
biri diğerini etkileyen sorunlar yumağı gibi. Bunlara yeni biri eklendi:
Rusya-Ukrayna savaşı. Rusya-ABD savaşı demek de mümkün. Bu savaşın süresinin
uzaması hatta çapının genişlemesi herkesten çok ülkemizi etkileme potansiyeli
taşıyor.
Diğeri Türkiye’nin
yürürlükteki Suriye politikasıdır.
İlkinden
başlayalım…
Stratejik
Bakış köşesinde iki hafta önce Rus Ordusunun manevrasını analiz etmiş; Rusya’nın
giriştiği harekâtın dayandırıldığı “Ukrayna
halkının ve ordusunun direnmeyeceği” varsayımının hatalı olması nedeniyle
planın işlemediğini, artık hedefin Donbas bölgesi olacağını, bu bölgeyi elde
etmesinin de mümkün olduğuna yer vermiştik. Rusya’nın operasyonunu Odesa’yı
içermesi durumunda ise savaşın uzayacağını ifade etmiştik.
15 gündür
yaşananlar, özellikle Moskova kruvazörünün vurulması ve batması savaşın
gidişatını etkileyecek boyuttadır.
Muhtemelen
Rusya artık Odesa’ya planladığı çıkarmayı gerçekleştirecek ve Karadeniz’i
Ukrayna’ya kapatmayı amaçlayacaktır.
Bu durum,
savaşın süresini uzatacağı gibi alanını da genişletme riski doğurur. Savaş alan
olarak genişleyebilir, taraflar ve yeni cepheleşmeler ortaya çıkabilir. Bundan
en çok etkilenecek ülkelerin başında Türkiye gelmektedir. Bugüne kadar biraz da
beğenmedikleri Montrö sayesinde tarafsız kalınabilmiştir. Esasında Türkiye
jeopolitiğinin genlerine uygun davranılmıştır. Ancak savaşın farklı boyuta
evrilmesi ülkemizi daha farklı bir politikanın mecburiyetleriyle karşı karşıya
bırakabilir. Mevcut politika kararlılıkla sürdürülemeyebilir, sürdürülmesi bile
maliyet doğurur. Şimdilik kuzeyimizdeki bu sorundan daha çok etkilenmemiz söz
konudur.
Gelelim
ikinci konumuza…
SURİYE POLİTİKASININ GETİRDİKLERİ
AKP
iktidarının Suriye politikasının iler tutar bir yanı yoktur. Baştan yapılan
yanlış daha sonra atılan kimi doğru adımlara rağmen sonuç üzerinde etkili
olamamıştır. Sorun, ulusal çıkarlara aykırı siyasi hedef belirlenmiş olmasından
kaynaklıdır.
Siyasal
İslamcı bakış, ulusal çıkar kavramını alt üst etmeye yetmiştir. Yaşanan budur.
Mevcut
politikanın iddia edildiğinin aksine PKK ile mücadelede uygulanan genel
stratejiyle de örtüşmemektedir.
PKK’nın
artık ülke içinde kırsalda barınma olanağı hemen hemen kalmamıştır. İHA ve
SİHA’ların devreye girmesi askeri strateji ve konseptlerde temelden değişikliğe
yol açmıştır. PKK da bunu gördüğü için Açılım sürecini benimsemiş görünerek Suriye
sahasına öncelik vermiş, ABD’den aldığı destekle hayal bile edemeyeceği yerel
bir güce dönüşmüştür.
Her ne kadar
Suriye kuzeyinde K. Irak’tan Akdeniz’e güneyine uzanacak bir koridor, yapılan
başarılı askeri harekâtla önlense de, PKK’nın Suriye kolu Fırat Nehrinin
doğusunda özerk bir alanda kontrol sağlamıştır. Bu oluşumu sadece ABD’nin
desteğine bağlamak yetersizdir. Onun etkisi kadar CB Erdoğan’ın Suriye politikası
da sonuç üzerinde etkendir. İkisi aynı hedefte birleşmiştir: Esad rejimini
yıkmak... PYD bu sayede kendisine alan açabilmiştir.
O halde
neden şikâyet ediliyor? Anlayan anlıyor da, işin bu boyutunu anlamayan geniş bir
kesim, başka bir konuyu anlıyor: Sığınmacılar…
SIĞINMACILAR
Halkımızın
büyük çoğunluğu bu sorunu anladı. Çünkü yaşamına dokundu. Yaşanan fakirleşmenin
ardında da bir ölçüde sığınmacılar olduğunu gördü. Esasında görülmesi gereken
Suriye politikasının yıkıcılığıdır. Eksik de kavransa, bu, iyi bir adımdır.
Önümüzdeki seçimlerde kişilerin tercihlerini etkileyecek bir düzeye ulaşmıştır.
Yaşanan
esasen bir dramdır. İnsanlık adına, ülkemiz adına, kimliğimiz adına, varlığımız
ve bekamız adına…
Siyasi
iktidar bilerek ülkemizi yaşanan düzensiz göçün sahnesi haline getirmiştir.
Arka planında ülkeyi etnik kimliklere göre yeniden yapılandırma arayışı vardır.
Üstelik bu yaklaşımında maalesef yalnız değildir. Bu gerçeği açıkça görmez ve
göstermezsek vatanseverliğin gereğini yapmamış oluruz.
“Kurtuluş’a
evet, Kuruluş’a hayır” diyebilen bir siyasi iktidarımız var. Hepimizin
ortak vatandaşlık kimliği olan siyasi Türk kimliği hedeftedir. Amaç
Osmanlı’daki millet kavramını geri getirmektir. Yoksa hiçbir iktidar ülke sınırlarının
kevgire çevrilmesine izin vermez.
Laiklik
zaten şeklen vardır ve ruhu öldürülmüştür. Cumhuriyet amorf bir hal almıştır.
Bilimin rehberliği bir kenara itilmiştir.
Tehlike
büyüktür. Bu tehlikeyi görenlerin ırkçılıkla suçlanması ise maksatlıdır. Hiç
itibar edilmemelidir. Ülkenin bekasına yönelik bu tehdidi dillendirmek vatanseverlik
gereğidir.
İki sorunun
ortak etkisi daha kötü gelişmelere kapı aralayabilir…
Cumhuriyet, 11 Nisan 2022
Yorumlar
Yorum Gönder