General Charles de Gaulle'ün Fransa'yı ayağa kaldırma stratejisi

 

General Charles de Gaulle’ün Fransa’yı ayağa kaldırma stratejisi

Fransız devlet adamı de Gaulle ülkesinin tarihinde özel bir yere sahip. Birinci Dünya Savaşında Almanya’ya karşı savaşmış, yaralanmış, tedavisinin ardından yeniden cepheye koşmuş ve bir keşif görevi esnasında esir düşmüş bir subay. Sürekli öğrenme arayışı içinde olmanın doğal bir yansıması olarak esareti esnasında okul yaşamında öğrendiği Almancasını ilerletmiş.

Birinci Dünya Savaşından sonra harp üzerine kafa yorduğunu yazdığı iki kitaptan anlıyoruz: La discorde chez L’ennemi ve Vers l’armée de métier. İlki Almanya’nın yenilgisinin nedenlerini ele almıştı, ikincisi ordunun nasıl bir yapılanma içerisinde olmasına ilişkindi. İkinci kitap uzmanlaşmış bir orduya ilişkin yeni önerilen içeren bir incelemeydi ve öne çıkan yanı, mevzi savunmasından ziyade manevra yeteneği yüksek birlikleri öngörmesiydi. Esasen geride kalan savaşta tasarlanmış ve sınırlı bir şekilde kullanılmış tankı ana muharebe silahı olarak öngörmüştü. Zırhlı birlikler gelecekte başat rol oynayacaktı…

Birinci Dünya Savaşının saygın mareşali Pétain, onun görüşlerinden etkilenmiş, de Gaulle’ün fikirlerinin yayılmasına katkı vermiş. Görüşlerinin Fransa’da pek kabul görmediği buna karşılık Almanya tarafından benimsendiğini İkinci Dünya Savaşı muharebeleri göstermiştir. Savunma stratejisini benimseyen Fransızların parayı akıttıkları Maginot Hattı daha savaşın başlangıcında işlevini yitirirken, taarruz stratejisini geçerli akçe gören Almanların hareketli orduları bütün Avrupa’yı ve Kuzey Afrika’yı bir süre kasıp kavurmuştur.

Fransa İkinci Dünya Savaşı esnasında iki ayrı stratejinin çatışmasına sahne olacaktı: Pétain’in Almanya ile uzlaşması ve her ikisiyle de savaşı benimseyen de Gaulle’ün tercihi…

İngiltere ve Fransa ordularının Mart 1940’da Norveç’te Hitler ordularına yenilmeleri her iki ülkede iktidar değişikliklerine yol açmıştı. İngiltere’de Churchill başbakanlığa getirilirken Fransa’da da aynı göreve Reynaud getirilmişti. Mayıs 1940’ta de Gaulle Belçika cephesinde Almanlara karşı birliğinin başında savaşmış ve generalliği terfi ettirilmiş ardından Reynaud tarafından savunma bakanlığında müsteşar olarak görevlendirilmişti.

Alman ordularının Fransa’ya girmesi üzerine Haziran 1940’ta Fransa hükümeti Paris’ten Bordeaux’ya taşınmıştı. Reynaud Almanlarla uzlaşmayı reddedince görevden ayrılmış, de Gaulle de Londra’ya uçmuştu.

Alman işgaliyle birlikte aynı zaman diliminde yukarda bahsettiğim iki ayrı strateji Fransa’da uygulamaya kondu. Pétain işgali meşrulaştırdı ve Fransa’nın işgale uğramayan bölümünde Vichy Hükümetini kurdu.

De Gaulle ise Londra’da şu çağrıyı yapacaktı: “Dünya’nın geleceği tehlikede. Ben General de Gaulle, bugün Londra’da hâlihazırda Britanya topraklarında bulunan ya da gelecekte bulunabilecek bütün Fransız subaylarını ve erkeklerini, silahlı ve silahsız çağırıyorum, silah fabrikalarında hâlihazırda Britanya topraklarında bulunan ya da gelecekte bulunabilecek bütün mühendisleri ve vasıflı işçileri benimle temas kurmaya davet ediyorum. Her ne olursa olsun Fransız direnişinin ateşi sönmemelidir ve sönmeyecektir.”

Bu andan itibaren de Gaulle’ün stratejisini analiz edebiliriz.

İlk adım atılmıştı. Bu olağanüstü çağrı büyük bir cesaret, inisiyatif ve sorumluluk alma örneği olarak karşımıza çıkıyor.

İkinci adımda de Gaulle, Almanya ile yapılan ateşkesi tanımadığını açıkladı. Maksadı netti, Fransa’nın egemenliğini yeniden kazanmasını sağlamak, bunun için Özgür Fransızların gücünü örgütlemeye girişti. 1940 sonunda sivillerden oluşan Fransız Ulusal Komitesi kurulduğunda 7000 Özgür Fransız savaşçısı vardı.

Üçüncü adımı açıklamakta gecikmedi. Rakip olarak da kendisine Pétain’i seçti ve ona, “Böyle alçaltıcı bir hareket için size ihtiyacımız yoktu Sayın Mareşal. Verdun’un galibine ihtiyacımız yoktu. Kim olsa yapardı,” dedi.

Dördüncü adımı ortağını seçmek oldu: Churchill. O da kendisini ortak seçti. Başka seçenekleri yoktu.

Beşinci adımında oluşturacağı güçlerin özerkliğini kabul ettirdi ve hareketine sağlanacak kaynak ve para hibe olmayacak ve borç olarak kabul edilecek, zamanı geldiğinde ödenecekti. Onurlu ve ilkeli bir duruş sergilemişti.

Altıncı adımı tasarımladığı ittifaklarda yatmaktaydı. ABD’nin günü geldiğinde savaşa gireceğini ve galip tarafta olacağını öngörmüştü. Böylelikle ABD ile yan yana olan Fransa galip tarafta olacak ve savaş öncesindeki gibi bir düzene kavuşulacaktı.

Yedinci adım otonomisini korumaya ilişkindi. 1941’de İngiltere’nin Suriye ve Lübnan’a ilişkin, Rossevelt’in Pasifik’teki birkaç küçük adaya ilişkin Vichy hükümetiyle iş tutmaları kendisini söz sahibi olmaktan çıkarmaları, de Gaulle’ün sert tutum takınmasına yol açtı. Ancak onlarla birlikte hareket etmek mecburiyetinin bilincindeydi. Sonuçta kabul etti ama belleklerde iz bırakmayı da bildi.

Sekizinci adım Afrika’daki güçleri mücadeleye ortak etmekti. 1941’de Kamerun, Fransız Kongosu ve Çad’da üsler elde etti. Özellikle Cezayir’in durumu önem arz etmekteydi zira Cezayir’in sahil şeridindeki üç il Fransız ülkesinin bir parçasını oluşturmaktaydı. Müttefiklerin Kuzey Afrika harekâtında bölgeye ihtiyacı büyüktü. Fakat hem Roosevelt hem de Churchill, de Gaulle’ün aşırı kendisi olan tutumundan rahatsız oldukları için kendilerine daha uyumlu bir eş seçmek istediler ve bunun için General Giraud’yu tercih ettiler ancak de Gaulle buna rıza göstermedi ve yapılan uzlaşma sonucu kendisi siyasi sorumlu olurken Giraud askeri sorumlu olmakla yetindi. 1943 yılında karargâhını Cezayir’e taşıdı. Bir anlamda Özgür Fransa hareketinin tek yetkilisi olma niteliğini korudu.

Dokuzuncu adımda 1943’te Sovyet Rusya’yı devreye sokma kartını kullandı. Gerekirse Rusya’ya gidecekti ama esas amacı Rusya’yı kendi amaçlarına uygun olarak kullanmaktı.

Onuncu adımı aslında başlangıçtan beri sürdürdüğü Fransa içindeki Direniş hareketi ve ülke dışında yaşayan cemaatler ile kurduğu sıcak bağ liderliğinin meşruiyetine hizmet edecek sonuç doğurmasını sağladı.

On birinci adımı Müttefiklerin Normandiya Harekâtı ile geldi. Haziran 1944’te icra edilen başarılı çıkarmadan sonra Müttefik birlikleri Almanya’ya yönelirken kendisi ve heyeti Paris’e yöneldi. Bayeux’de yaptığı konuşmada verdiği izlenim Fransız halkına moral vermeye yönelikti:                                                                          ”Bugün İtalya’da yaptığımız gibi kara, deniz ve hava kuvvetlerimizle savaşmayı sürdüreceğiz, askerlerimiz İtalya’da şanlı bir zafer kazandı, yarın da Metropoliten Fransa’da aynısını yapacaklar. Tek vücut bizimle birlikte hareket eden imparatorluğumuz dillere destan bir destek veriyor. (…) Fransız topraklarının her santimetre karesinin hâkimiyetini tekrar kazanıncaya dek savaşmayı sürdüreceğimize ant içerim. Hiç kimse önümüzde duramaz. Bir müttefik olarak Müttefik Devletler’in yanında savaşacağız. Kazanacağımız zafer özgürlüğün zaferi ve Fransa’nın zaferi olacak.”  

On ikinci adımı Paris’te durum üstünlüğü sağlamak oldu. Montparnasse Garı’ında durdu ve askeri birliğin komutanı General Leclerc’e teşekkür etti. Hotel de Ville’de (Belediye Sarayı) Direnişçilerle bir araya geldi. Cumhuriyet ilân edip etmeyeceği sorulduğunda, yanıtı çok netti: “Cumhuriyet hiç ortadan kalmadı ki… Neden ilân etmem gereksin?”

On üçüncü adım. Paris kurtulmuştu ve bu bütünüyle Fransızların başarısıydı! Bu fikrini gerçeklik halinde zihinlere yerleştirmek… Paris’in önemli cadde ve meydanlarında cesur bir şekilde yürüdü. Suikast amaçlı açılan ateşlere karşı korunma gayretine girmedi. Direnişi ulusla bütünleştirme sürecine girdi.

On dördüncü adım, iktidarı almak oldu. Geçici hükümetin başı oldu. İşgal esnasında onurunu koruyanları bir araya getirmeyi başardı. İlk konuşmasında, “Cumhuriyet hükümeti, mahiyeti değişmiş olarak devam etmektedir,” diyecekti.

On beşinci adımı kamu yönetimini büyük bir hızla yeniden tesis etmek oldu. Nazi işbirlikçilerine karşı halktan gelen tepkileri dengeleyici rol oynadı. Toplumsal ahlakın yeniden yeşermesi için adımlar attı.

On altıncı adımı Moskova’ya giderek Avrupa’nın geleceğinde oynayacağı diplomatik rol için destek arayışı yanında içerdeki komünist direnişçilerin gücünü de dengelemeyi amaçladı. Henüz savaş bitmemişti, Fransa topraklarının bir kısmında işgal devam etmekteydi. Kaygısı savaş sonrasının şekillendirilmesine ilişkindi. Bazı toprakları istedi. Rusya ile birlikte hareket etme anlaşma taslağı geciktirilince Fransa’ya dönme kararı verdi, bunun üzerine taslak önüne getirildi. Aralık 1944’te anlaşmayı imzalayarak ve Fransız komünistlerine karşı eli güçlenmiş olarak ülkesine döndü.

On yedinci adımı ülkenin geri kalanının işgalden kurtarılması oldu. Fransız askeri sayısı 560.000’i bulmuştu. 1945 itibariyle Strasbourg ve civarı Fransa’nındı.

On sekizinci adım halkın refahına ilişkin önlemleri içeriyordu. Yoksulluğa karşı adımlar atıldı. Kamulaştırmalar yapıldı. Kamucu bir ekonomi politik yürürlüğe girdi.

On dokuzuncu adım özgürlüklere ilişkindi ve Fransız kadınları ilk defa oy kullanma hakkını elde ettiler. Yeni anayasa için kurucu meclis oluşturuldu, geçci başkan oldu ama işler istediği gibi yürümüyordu.

Yirminci adımı veda etmek oldu.  Ocak 1946’da istifa etti ve inzivaya çekildi.

Buraya kadar olanları özetlemek gerekirse, kendini vatanının kurtuluşuna adamış bir kişilikle karşı olduğumuzu belirtmeliyiz. En zor koşullarda kendine zor bir amaç edinmişti. Bunu gerçekleştirecek yeterli araçtan yoksundu. Hemen her noktada doğru kararlar vererek, yılgınlığa düşmeden, içindeki ve dışındaki enerjiyi büyüterek, amacına uygun kullanarak ilerledi. İnatçı mizacı ona kararlılık sağlamıştı, gerçekçiliğe dayalı muhakemesi, gerçeği aşma iradesine dönüştü. Belki de imkânsızı başardı. Elbette yardım gördü ama belki de imparatorluk geleneğinin kodlarını doğru okumaktan gelen bir sezgiyle ve soğuk duruşunun sağladığı gizemle ama her şeyden önce uzun vadeli bir amaca cesurca sarılarak, gerektiğinde risk almaktan kaçınmadan ve hitabeti, olayların örgüsü içinde yarattığı karizmasıyla kendi zaferini ülkesinin zaferi haline getirdi.

Sürpriz olan ayrılığının ardından dördüncü cumhuriyeti kuranların basiretsizliğinin yanında uluslararası alanda meydana gelen gelişmeler (Hindiçin, Süveyş, Cezayir vb) onun bu sefer göreve davet edilmesine neden olmuştur. 1958’de kısa süreli başbakanlığının ardından yarı başkanlık sistemini getiren V. Cumhuriyetin kurulmasını sağlamış ve sömürgelere Fransa’nın çıkarlarını gözeterek son vermiştir. Cezayir sorunun çözümü sancılı olsa da başarmıştır. Avrupa Birliğine giden yolun da açıcıları arasında olduğu ileri sürülebilir zira Almanya Şansölyesi Adenauer ile dengeli bir ilişki geliştirmeyi başarmıştır. NATO’nun askeri kanadından Fransa’yı çıkartarak bağımsızlıkçı bir dış politika gütmüştür.

1968 gençlik hareketlerinin yarattığı ortamda 1969 yılında ikinci kez istifa etti.

Charles de Gaulle değerlerine sadık ve ilkelerine bağlı bir devlet adamıydı. Güçlü iradesini ulusunun bunalımlı anlarında sorun çözme aracı haline getirmesini bildi.

MEF Ü. Liderlik ve Strateji dersi için öğrencilere not kapsamında hazırlanmıştır.

Kaynaklar:

-         Georges Duby, Histoire de la France, de 1852 a nos jours, Larousse Histoire, 1987, s. 301-331, 483-492.

-         Henry Kissinger, Liderlik, Runik Kitap, 2022, s. 87-175.

-         İlker Başbuğ, Lider Güç Strateji, Kırmızı Kedi, 3. Baskı, s.242-275 vd.

-         General Charles De Gaulle, Umut Anıları 1958-1962, Çev: Ali Sirmen, Sinan Yayınları, 1971.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Trajikomik Balyoz kumpası devam ediyor

Liderlik ve strateji üzerine

Suriye politikasının ülke güvenliğine etkileri