Savaşa Ankara'dan bakmak

Rusya-Ukrayna savaşının hem içinde hem dışındayız. Küresel boyutuyla içindeyiz. Ama savaşa dahil değiliz. Dışındayız zira savaşa dahil olmadığımız gibi tarafsızlığımızı Montrö'yü uygulayarak açıkça gösterdik. Sadece Montrö'yü uygulamakla kalmadık,  ABD ve AB'nin yürürlüğe koyduğu yaptırımlara da katılmadık. Hatta arabuluculuğa giriştik. Çok da doğru yapıldığını düşünüyorum. Bütün bu yapılanlar Türkiye jeopolitiğinin gereğidir. Koyu gri alanda doğru rota bulmak... Meseleye Ankara'dan bakmayı deneyelim...

RUSYA CEPHESİNDEN SAVAŞ 

Savaşa Rusya'dan bakıldığında her şeyi Sibirya'nın kar örtüsü gibi beyaz görmek mümkündür. İleri sürdükleri yabana atılır gibi değildir: Varşova Paktı dağıldıktan sonra varlığını sürdüren NATO tarafından kuşatıldığını gören Rusya karşı tepkisini koymuş ve kuşatılmaya dur demiştir. Bu, onun en doğal hakkıdır. Zaten Ukrayna'nın bir bölümü Rus kökenlidir. Bunlar Donbas bölgesinde uzun zamandır ayrımcılığa maruz bırakılmıştır. 14.000 kadar insan geride kalan süreçte hayatını kaybetmiştir. Üstelik Minsk-II kapsamında bu bölgeye anayasal özerklik verilmek durumundayken gereği yapılmamıştır. Ukrayna Batı kampına dahil olursa Rusya'nın dağıtılmasına yönelik süreç başlar vb. Bunlar uzatılabilir. İçinde doğruluk payı yok mu? Elbette var. Ancak bu savlar beyaz mı? Değil. Rusya'nın Donbas'ın ötesine geçen harekâtına meşruiyet kazandırabilir mi? Kazandırmaz. Açıkça ifade edelim ki Rusya kendi güvenliğini genleşerek sağlamaya çalışıyor. Kendi çıkarına uygun, çevresi için değil... Dünya için de! 

UKRAYNA AÇISINDAN SAVAŞ

Ukrayna'ya gelince... Oradan bakınca her şey meskûn mahal muharebelerini bekleyen ve belki de ancak mum ışığında gözün gözü görmediği bir sığınağın karanlığını andırmaktadır: Siyah, simsiyah... Haklı gerekçeleri var: Ukrayna ayrı bir ülkedir. Halkı egemenliğini istediği gibi kullanma hakkına sahiptir. Rusya'nın hegemonyası altında yaşamak istememektedir. Buraya kadar sorun yok. Minsk-II'yi kısa zamanda hayata geçirecekti. Yapmadı. Savaşsın diye ABD'den aldığı yardım tutarı 3 milyar $'ı aşmış durumda. O ABD ve NATO 2030 Strateji Belgesiyle Rusya'yı askeri düşman etmiş. Belli ki Rusya ile hesaplaşmasını Ukrayna üzerinden yapacak. Öyle de oldu. Bir ülkeyi yöneten stratejik akıl bunu nasıl göremez? Savaşın içinde savaş uçağı aramak da aynı aklın ürünü olsa gerek! Özgür seçimlerle işbaşına gelmiş bir iktidar iddiası var ama oligarklar arasındaki bir seçim olduğu gerçeği orta yerde duruyor. Deştikçe siyahlar griye dönüyor.

MESELEYE ABD GÖZLÜĞÜYLE BAKMAK

ABD perspektifiyle sorunu ele alanlar, bu ülkenin Soğuk Savaş sonrasında yaptığı müdahalelerle milyonlarca insan kanı akıttığını unutmuş görünüyorlar. Uzaklara gitmeyelim, sınır komşumuz Irak ve Suriye'de yaşananlara hiç ses çıkarmayanlar nasıl olup da ağızlarına insan hakları kavramını yakıştırabiliyor? Doğrusu hayret etmemek mümkün değil. Yukarda değindiğimiz NATO için 2030 Strateji belgesi Rusya'yı açıkça askeri düşman olarak niteledi. Bu hakkı nereden aldığı belli değil! Sonuç olarak Ukrayna'yı ateşe attı, kenara çekildi. Ukrayna'yı feda ederek Rusya'yı yıpratma stratejisini seçti. Bu sayede ittifakını da perçinledi. 

RUSYA PENCERESİNDEN BAKMAK 

Rusya penceresinden bakanların ise içinde doğruluk barındıran bir yanlışı örtme gayretleri sonuçsuz kalıyor: Rusya'nın müdahalesi küresel ölçekte ABD emperyalizmini geriletmiştir. Buraya kadar doğru. Buradan ötesi çetrefil. Rusya'ya Soğuk Savaş öncesi benzeri bir misyon yükledikleri anlaşılıyor. Ukrayna'yı işgal girişimi anti-emperyalist bir müdahaleymiş gibi sunuluyor. Acaba böyle mi? Rusya müdahalesi aynı zamanda kendi hegemonyasını sağlama arayışının bir parçası değil mi? Hayır, değil diyenler; Sovyetler Birliği (SB)'nin de zamanında iki  emperyalistten biri olduğunu ya atlıyor ya da atlatmaya çalışıyor. SB'nin 1956 Macaristan, 1968 Çekoslavakya, 1979 Afganistan müdahaleleri tarihten silinemeyeceğine göre... Bazılarında da Rusya'ya nostaljik bir solcu bakışın esintisini görmek mümkün. Oysa Putin'in söylemi daha çok Çarlık Rusya'sını çağrıştırıyor.

HANGİ JEOPOLİTİK

Jeopolitik bir gereklilik olarak Rusya'nın müdahalesini meşrulaştıranlar jeopolitik nesnelliğin bir kenara konulduğunda nasıl bir felakete yol açtığını unutmuşa benziyor. Jeopolitik bir bilim ve sanat alanı olarak çok önemli bir disiplindir. Barış, bağımsızlık, egemenlik ve iç işlerine karışmama ilkelerinden soyutlandığında jeopolitik tehlikeli sularda yelken açtırır. Bu durum irredantist politikaları meşrulaştırır. Rusya Kırım üzerinde ne kadar hak talep ediyorsa aynı oranda hak Türkiye için de doğar! Bunun sınırı yoktur. 

Jeopolitik bakışla bir tanımlama yapmak gerekirse, kriz, biri yayılma gayreti içinde, diğeri savunmada olan ama savunmada olanın Ukrayna coğrafyasında saldırıda bulunduğu küresel güç mücadelesinin güncel yansımasıdır. Kısa sürede bitmeyecektir. Artık yeni bir sürece girilmiştir. Gücü sınırlı olan Rusya'yı Çin'e iyice yapıştırır ve iki kutuplu düzene geçişte kritik eşik atlanmış olur. Türkiye de Batı gözünde şimdiden farklı bir konuma oturdu. Yönetilmesine bağlı olarak sonucunu zaman gösterecektir.

SAVAŞIN GİDİŞATI

Rusya siyasi maksadı açısından istediği hedefe henüz ulaşamadı: Ukrayna'yı NATO üyeliğinden caydıramadı. Arzu ettiği iktidar değişikliğini başaramadı. Bu yüzden askerî harekâtı devam ettiriyor. 

Peki askerî stratejisi ne anlatıyor?

Donbas bölgesini ele geçirmeyi; bu bölgeyi Kırım ile birleştirmeyi ve bu bölgeleri olabildiğince uzaktan savunmayı anlatıyor. Sahadaki yayılmasına bakılırsa kuzeyde Harkov'dan güneyde Herson'a kadar olan bölgeyi kontrol altına almayı amaçlıyor. Bu nedenle Melitopol ve Mariupol'u alarak bir yanı Azak Denizi diğer yanı Dinyeper Nehrine kadar olan bölgeyi denetime yönelik harekât izliyoruz. Henüz Kiev'e ve Odesa'ya girmemiş olması, böyle bir çıkarım yapmamıza yol açıyor.  

AKILDAKİ SORU

Bu bölgeleri aldıktan sonra Donbas ve Kırım'ın ilhakını tescil ettirip geri döner mi ya da Odesa'yı da içine alan bir istilaya yönelir mi? Soru işareti olmaya devam ediyor. 

Öte yandan Kiev'e girişi iki tarafa da pahalıya mal olur. Odesa'yı işgal girişimi de başka jeopolitik gelişmeleri tetikler. Bu tercih Rusya'yı askerî olduğundan daha çok siyasî olarak zorlar. 

Karadeniz'de savaş öncesinin statüsü devam etmeyecektir. Kırım'ın artık Rusya'nın bir parçası olması hali kabul görecektir. Ancak Rusya'nın Odesa'nın da hakimi olması hali Ukrayna'yı bir kara ülkesine dönüştüreceği gibi Karadeniz'i de önemli ölçüde Rusya hakimiyetine bırakır. Bu, Türkiye'nin de benimseyeceği bir durum olamaz. Bu durumun Rusya'ya anlatılması gerekir. Bu gri tabloda Ankara'dan bakınca en stratejik olan...

Ahmet Yavuz

Yorumlar

  1. Komutanım, saygılar, selamlar.

    YanıtlaSil
  2. Bence Ukrayna gerekli desteği alamayınca Rusya ile anlaşacaktır.Kırım ve Donbası kabul edecektir.Aksi takdirde Rusya kuzeyden güneye inerek kendine bağlı tampon bir Doğu Ukrayna oluşturacaktır.Türkiyenin stratejisi şu ana kadar doğrudur.Türkün Türkten başka dostu yoktur.Ancak ekonomik açıdan güçlü olmak zorundadır.Çorludan Selam ve sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  3. Sayın komutanım Donbas'ta bulunan Donetsk şehri 2012 yılında Avrupa Şampiyonasının yarı final maçına ev sahipliği yapacak kadar sakin bir şehirdi. Ukrayna'nın bağımsızlığını kazandığı 1991 yılından 2014 yılına kadar bölgede bırakın silahı çatapat bile patlamamıştır. Madem yazıda bahsettiğiniz gibi "Donbas bölgesinde uzun zamandır ayrımcılığa maruz bırakılma" niye 23 yıl boyunca bu konuyla ilgili herhangi bir sıkıntı yaşanmamıştır?

    YanıtlaSil
  4. Harika bir analiz. Çin kara ticaret rotalarını bir başka deyişle 'ipek yolu'na uzun zamandır çözüm arıyor, eğer Ermenistan ile Türkiye uzun vade bir anlaşma yapamazlarsa
    Çin Rusya' nın kazanması için dua etmeye başlayabilir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Terörle mücadele üzerine

Cumhuriyet'te yaşananlara ilişkin tavrım

Bende kalmasın herkes bilsin