Çatışmadan kaçınmak
Suriye ve
Yunanistan, biri gerçek, diğeri potansiyel çatışma alanıdır.
İlkinde
gelinen noktaya AKP iktidarının tercih hatalarıyla gelindi. İkincisinde durum
farklı olsa da siyasi iktidarın tercihleri etken olmuştur.
Her iki
soruna da değinmekle beraber iki soruya yanıt arayacağız: İktidarın bunlara
çözüm üretme ihtimali var mıdır? Ülkenin mevcut koşulları neyi zorunlu
kılmaktadır?
Suriye’den
başlayalım…
SURİYE’DE
YENİ OPERASYON KONUSU
Suriye’de iç
savaşın başladığı günden itibaren Türkiye’nin takındığı tavır ulusal
çıkarlarımıza aykırı olmuştur. Bu işe 11 Şubat 2011’den sonra başlanması da
rastlantı değildir. O tarihte yapılan Balyoz tutuklamaları “askeri vesayeti”
bitirmiş ve siyasi iktidara geniş bir alan açmıştır. Muhtemelen o tarihten
itibaren MGK toplantılarında, “Suriye’de ABD ile birlikte rejim değişikliğine girişmek
ülkenin çıkarına aykırıdır” vb. ifadeler kullanılamaz hale gelmiştir.
Askeri
vesayet neydi, neyi engelliyordu? Bunlar ayrı birer yazı konusu olmakla
birlikte en azından şunu belirtmeden geçmeyelim: MGK platformu ulusal çıkara
dayalı bir dış politikanın tartışıldığı bir mecraydı. Eksiği, hatası, yanlışı
olabilir ancak ana eksen buydu. İşte bu eksen kaydı. Ulusal çıkara dayalı dış
politika da yerini ümmet çıkarına dayalı politikaya bıraktı. Milyonlarca Suriyeli
sığınmacı bu politikanın sonucudur.
IŞİD ve PYD’nin
doğması; İran ve Rusya’nın Suriye’de alan kazanması bu politikanın
sonuçlarındandır.
Sınırın
hemen bitişiğinde ortaya çıkan tehdide karşı 2016’dan itibaren Fırat Kalkanı,
Zeytin Dalı ve Barış Pınarı operasyonları yapılarak olası bir koridor önlenmiş;
2017’den itibaren de İdlib bölgesinde yaratılan çatışmasızlık alanıyla bir
ölçüde daha fazla sığınmacının gelişi engellenmiştir.
Bu
operasyonlar başarılı sonuçlar verse de, siyasi hedef ulusal çıkara aykırı
olduğu için işlevleri kısıtlı kalmıştır. Bu bölgelerde olası koridorun önlenmesi
ve terör yapılanmalarına mani olunması, 2011 öncesi sınır istikrarını
sağlayamamıştır. Yeni bir operasyonun da bu genel durumu değiştirme olanağı
yoktur. En fazla bölgede görevli askeri birliklerin güvenliği bakımından Münbiç
ve Tel Rifat gibi alanlarda daha emniyetli bir ortam yaratılabilir.
PYD’nin
varlığını ortadan kaldırmaz. Suriye’de genel bir istikrara yol açmaz. PYD’nin ABD’ye
yaslanarak devletleşme gayretini kesintiye uğratmaz!
Zaten Suriye’yi
bölen bir politika terör örgütlerinin devletleşmesini kolaylaştırır. PKK ile
stratejik mücadele alanı Suriye’dir. Kimse PKK’nın Suriye kolunu
silahlandırıyor diye ABD’ye kızmamalıdır zira bu yolun taşları Ankara
tarafından döşenmektedir.
YUNANİSTAN SAVAŞ İSTİYOR
Yunanistan
yüz yıl önce İtilaf devletlerinin kayığına binmişti; şimdi de ABD’nin başını
çektiği Batı’nın kayığına binmiş durumda. İşi belli bir seviyeye getirmiş
olmalı ki söyleminin tonu değişti. Bunu onlar adına kolaylaştıran da AKP
iktidarı oldu. Emekli Kurmay Albay Ümit Yalım bir vatansever olarak bu konuyu
kamuya mal etti. Yunanlar sadece 20 kadar ada, adacığı (belki daha fazla!)
sahiplenmekle ve üzerinde üsler kurmakla kalmadı aynı zamanda ülkesini ABD
üsleriyle donattı. Batı’nın gücünü arkasına alarak Ege Denizi’ne ve Akdeniz’in
batısına egemen olmak istiyor. Aralarından başa gelecekleri anlatabilecek yeni
bir General Metaksas çıkmasında ve onu dinlemelerinde fayda var. Çünkü savaş
iki ülke için de yıkım demektir. Hatırlatalım!
CB Erdoğan da
geçen hafta hatırlatmada bulundu ama artık çok geç!
SORULARIMIZIN
YANITLARI
AKP’nin kendi
yarattığı bu sorunları çözme ihtimali yoktur. Zaten Suriye’nin ABD ile birlikte yaratıcısıdır.
Yunanistan konusu da en hafifinden kendi ihmalidir, TSK’nın kötürüm edildiği dönemin
yan ürünüdür. Onun şimdi yapmaya çalıştığı, bu sorunları iktidarını sürdürme
amacının birer aracı getirme arayışıdır. Ayaklar altına aldığı milliyetçilikten
medet ummasıdır…
AKP’nin seçim
bağlamında çıkarı macera aramayı gerekli kılabilir. Oysa ülkenin çıkarı,
içinde bulunduğu koşullar nedeniyle şimdilik her türlü çatışmadan kaçınmayı
zorunlu kılıyor…
13 Haziran
2022
Ahmet Yavuz
Yorumlar
Yorum Gönder