Prens üzerine

 Prens üzerine

Machiavelli'nin Prens adlı eseri birçok tartışmayı birlikte getirdiği gibi bazı yanlış anlamalara da yol açmıştır. Prensin gerektiğinde verdiği sözden dönmesini ya da sözünü tutmamasını meşrulaştırma gayretleri ve 'amaç için her türlü araç mubahtır' yaklaşımı, hakkındaki etik tartışmalarını alevlendirmiştir. Hakkında kesin hükme dönüşen bu konudaki görüşlerin haklılığı geçerli midir?

Biraz derinliğine bakalım...

Yazar, Floransa devlet hizmetinde uzun yıllar bulunduktan sonra iç iktidar oyunlarının bir sonucu olarak görevden alınmış, işkencelerden geçmiş, köşesine çekilmek zorunda bırakılmış ama boş oturmayarak Prens adlı eseri kaleme almıştır. Daha başkalarını da...

Onun bu tavrı, en başta adanmışlığına vurguyu gerekli kılmaktadır: İtalya'nın birliğine ve Floransa'nın ayağa kaldırılmasına... Bunun yolu da iktidarı elde tutanların işlerini doğru yapmasından geçmektedir.

O halde prense gereksinim duyduğu rehberi sunmak gerektir! Yaptığı da budur. Peki, kendisi için bir talebi yok mudur? Olabilir. Bu düzeyde kişilerin şahsi istekleri hafife alınmamalıdır. Netice olarak bir aydın sorumluluğu içinde hareket etmektedir. Üstelik rönesans döneminde zenginleşen İtalya beş ayrı devlet halinde birbiriyle rekabet etmekten dolayı güç kaybı yaşamaktayken İspanya ve Fransa birliğini sağlamanın üstünlüğünü sürdürmektedir. Roma Germen İmparatorluğu da dönemin hakim güçlerindendir. Papalık güç kaybetmiştir. Bu devletler İtalya'nın iç işlerine müdahil olabilmektedir.

Devlet demişken... Devlet kavramı yanında ulus kavramının da literatüre o dönemde yeni girdiğini anımsayarak konumuza dönelim...

Machiavelli'nin 1500'lerin başında Prens'i kaleme aldığında kent devletleri monarşi ya da cumhuriyet ile yönetilmekteydi. Cumhuriyetler yozlaşmış, birer tiranlığa dönüşmüştü. İktidar babadan oğula geçmekteydi. Nüfusun çok az bir kesimi yönetsel süreçlere sınırlı olarak katılmaktaydı. 

Sonuç olarak yazarın prensi yazdığı dönemde ülke bunalım içindeydi. Bunalımdan çıkış da prensin becerisine bağlıydı. Kitap bu dönemin eseridir ve çeşitli imparatorlukların ve kent devletlerinin oluşum süreçlerinin incelenmesi sonucu ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla çeşitli devletler vardır ve bu farklı devletlerin yönetimlerine ilişkin prenslere yönetsel stratejiler önermektedir.

Her şeye uyan bir strateji yoktur. Her durumun ayrı bir stratejisi olduğu gibi her prensliğin de kendine özgü stratejisi olmak durumundadır. Machiavelli de oluşumları farklı olan devletlerin yönetimleri de farklı olacağından prenslere farklı stratejiler önermiştir.

Strateji geliştirilmesine ışık tutacak temel ilke, amaç-araç dengesinin bilincinde olunmasıdır. Çağın gereği olarak prensin kendi özgün ordusuna sahip olması ve halkına doğru davranması olmazsa olmazdır.. 

İtalya'nın içinde bulunduğu durum ve bu temel ilke bağlamdan koparıldığı taktirde Machiavelli'yi doğru anlama olanağı ortadan kalkar.

Onun önerdiği stratejilerden yola çıkarak prenslerde olması gereken liderlik niteliklerine gelirsek...

MEF Üniversitesinde yaptığımız liderlik derslerinde, incelediğimiz liderlerin saha analizlerini belirlediğimiz on nitelik üzerinden yapmaktayız. Bu nitelikler: cesaret, güçlü iradeye sahip olmak, dürüstlük, vatanseverlik/adanmışlık, düşünme disiplinine sahip olmak, gerçekçilik, devrimcilik, öngörü/vizyon sahibi olmak, karizma sahibi olmak, insan ilişkileri...

Bazı örnekler üzerinden yürüyelim...

"... Hastalıkları önceden teşhis edersen, ki ama bu ancak bilge ve uzak görüşlü olan bir adamın yapabileceği bir şeydir, çabuk iyileşirler; ama onları zamanında teşhis edemeyip herkesin gözüne görülecek kadar büyümelerine meydan verirsen artık hiçbir ilaç kar etmez." (Anahtar Kitaplar, İtalyancadan çeviren: Nazım Güvenç, 5. baskı, 2008, s. 47. 

Bu ifadeden öne çıkan niteliklerin gerçekçilik, düşünme disiplinine sahip olmak, öngörü/vizyon sahibi olmak, güçlü irade, cesaret olduğunu görebiliriz.

"Kaçınılan bir savaşın sadece hasmın yararına olarak ertelendiğini iyi biliyorlardı." (s . 47). Bu ifadede  gerçekçilik yanında, cesaret ve iradeye vurgu vardır. 

"Fethetme hevesi hiç şüphesiz bildik ve pek doğal bir şeydir; ve gücü yeten insanlar buna her kalkışlarında övgü alacaklardır, en azından kınanmayacaklardır. Ama gücü kuvveti olmadan orayı burayı fethe kalkıştılar mı hata yaparlar." (s. 49)

Strateji oluştururken amaç-araç dengesini dikkate alan bir gerçekçilik ve hesaplı riskler için gösterilmesi gereken cesaret tavsiyesiyle karşı karşıyayız.

"... Bu fırsat olmadan (durumsallıktan bahsediyor) zihinsel yetenekleri yitip giderdi ve bu yetenekler olmadan da fırsat boşuna çıkmış olurdu." (s. 59)

Bu değerlendirmede liderin düşünme disiplinine vurgu vardır. Eylem için uygun koşulların varlığını belirlemek gerçekçi analiz ile mümkündür; durumu lehe çevirmek yeltenme iradesini, öngörüyü ve buna uygun stratejiyi belirlemeyi gerekli kılar. Sonuçta liderin vizyonuna ilişkin zihinsel bir çabadır.

"Bir prenslikte kötülükleri daha uç verdiği anda fark etmeyen (prens) gerçek bir bilge değildir: bu yeti çok az kişide bulunur. (...) Sonuç olarak, demek ki, hiçbir devlet eğer kendi özünden bir orduya sahip olmazsa güvenlikte değildir." (s. 95)

Öngörü ve vizyon yanında, düşünme disiplinine ve gerçekçiliğe önem atfetmektedir.

"Zihin alıştırmasına gelince, prens, tarih okumalı özellikle en büyük örneklerin eylemlerine ilgi göstermelidir; savaş sırasında onların nasıl davranmış olduklarına bakmalı, taklit edebilmek üzere başarılarının ve kaçınmak üzere yenilgilerinin nedenlerini incelemeli ve özellikle geçmişin en iyi prensi gibi yapmalıdır." (s. 99)

Bu ifadenin ardından verdiği örneklerden yola çıkarak düşünme disiplini, dürüstlük, iyi/doğru insan ilişkileri ve gerçekçiliği öne çıkardığını çıkarımlayabiliriz. 

"... Demek ki bir prens tahtını elde tutmak istiyorsa katı yürekli olmasını bilmeyi öğrenmeli ve gerektiğinde bu sanata başvurmalıdır." (s. 100)

Açık çıkarımı irade gücü ve gerçekçilik nitelikleri üzerinedir. 

"O halde prensler hakkında çıkartılmış bir sürü hayali öyküyü bir yana bırakıp yalnızca gerçeklere bakalım. İnsanlar ve yüksek mevkilerden ötürü daha çok tanındıkları için özellikle prensler övgü ya da yergi toplayan birtakım niteliklerine göre değerlendirilirler. (Cömert/cimri, zalim/iyi yürekli, sözünün eri/sözünü tutmaz, cesur/ödlek, alçakgönüllü/mağrur, dindar/imansız, ağırbaşlı/hoppa, cin fikirli/hödük, vb.) (Prens) bu niteliklerin hepsine sahip olamayacağına göre kendisini devletinden edecek iğrenç düşkünlüklerine karşı oldukça sakıngan olmalıdır; bir tehlikesi olmayan düşkünlüklere gelince mümkünse sakınsın; yoksa pek dert etmeden kendini bırakabilir. Ama öte yandan, devletini elinde tutabilmek için gerekli düşkünlüklerde ise ne denli utanç verici gözükseler de duraksama göstermesin zira düşünüp taşınınca, bir erdemmiş gibi gözüken bir nitelik bakarsınız felaketine yol açar, bir başkasıysa, tersine bir düşkünlük gibi gözükürken hükümetine mutluluk ve güven getirebilir." (s. 100, 101)

Lidere uygulamasını önerdiği düşkünlüğün kötülüğünü biliyor ama devletin devamlılığı için işe yarayacaksa prensin duraksamadan uygulamasını önerirken amaç için bütün araçları mubah kılmaktadır. Bunu yaparken adanmışlığını/vatanseverliğini görmekteyiz. Aynı zamanda gerçekçidir. Hatta dürüsttür. İrade gücüne ve karizmaya yer vermektedir. 

"İki tür mücadele tarzı vardır: biri yasalara uyarak, öbürü zora başvurarak. Birincisi insanlara özgüdür, ikincisi hayvanlara: Ama hep olageldiği gibi, birincisi yetmediğinden ikincisine başvurmak gerekir. Onun için bir prens insancayı da hayvancayı da ustalıkla kullanmayı bilmelidir" (s. 109)

O günün koşullarından soyutlayarak bugünden bakıldığında eleştiriye açık olan bu görüş, maalesef günümüzde bile geçerliliğini koruyorsa, ki yer yer koruyor, gerçekçidir. Emperyalist ülkelerin ya da çeşitli yönetimlerin kendi koydukları hukuku bile yok saymalarının sonucu olarak yaptıkları ortadadır. ABD ve Batı'nın Irak'ta, Libya'da, Suriye'de yaptıkları buna örnektir. Saddam'ın geçmişte,  Taliban'ın günümüzde yaptıkları gibi...

Hoşumuza gitmese de böyledir. 

"Hareketlerinde büyüklük, ciddiyet, ağırbaşlılık, karakter gücü gözükmesi için kafasını kullanmalıdır. Tebasının özel işlerini yargılaması gerektiğinde, vereceği yargının geri çevrilemez olmasını şart koşmalıdır; ve kimsenin ne şekilde olursa olsun kendisini aldatamayacağı kanaatini doğurmalıdır." (s. 112)

Düşünme disiplini, kararlılık, insan ilişkilerinin doğası, karizmaya vurgu söz konusudur.    

"Demek ki bütün bunları göz önünde tutunca, kale yaptıranları da yaptırmayanları da öveceğim; ama kalelerine güvenip halkın nefretini önemsemeyenleri kınayacağım." (s. 125)

Bu ifadeden liderin yukarda sıralanan niteliklerin bütününe sahip olması gerektiğini anlıyoruz. Bütünüyle ele alındığında karizmaya vurgu ön plandadır. 

Günümüzden bakarsak, halkın refahı ile ülkenin güvenliğinin bileşkesi olan beka kavramına verdiği önemi görüyoruz. Buradan hareketle, prens için düşünme disiplini, doğru insan ilişkileri, gerçekçilik, öngörü ve vizyon nitelikleri öne çıkmaktadır. 

Prens'te en çok öne çıkan niteliğin gerçekçilik üzerine olduğunu görüyoruz. Tabii gerçekçilik düşünme disipliniyle yakından ilgilidir. Bilge bir prens/lider için öngörü/vizyon, cesaret, kararlılık, güçlü irade öne çıkan diğer özelliklerdir. Ama bunun için adanmışlık gerekir. Bazı örneklerden yola çıkarak Machiavelli'nin mevcut yapıyı yıkarak yeni bir yapı kurmak gerektiğinde devrimciliği benimsediğini de anlıyoruz.

Sonuç olarak Prens, çeşitli durumlara uygun farklı stratejiler geliştirmek gerektiğini; bunu yapabilmenin de liderlik niteliklerine sahip olmayı ve bunları yerine göre kullanmayı önermektedir. Amaç devletin bekasını sağlamaktır. İki kelimeyle özetlemek gerekirse gerçekçilik ve pragmatizm onun ruhunda vardır. Kanaatimce günümüzde ve muhtemelen kendi çağında da kimilerince hoş karşılanmayacak oportünizme varan düşüncelerini açıkça yazması dürüstlüğüne ve güven ve refah içinde bir Floransa ve hatta birleşik İtalya için adanmışlığına işaret etmektedir.

Ahmet Yavuz

10 Nisan 2023   

  

Yorumlar

  1. Aslında bağlamından koparılmış ve genel olarak yanlış bilinen bir eserdir. Machiavelli, bu eseri "Titus Livius'un İlk On Kitabı Üzerine Söylevler" kitabıyla birlikte yazmıştır. Prens'de pragmatizm ve realizmi ön plana çıkarırken, "Titus Livius'un İlk On Kitabı Üzerine Söylevler" kitabındaysa iyi bir yönetim için olması gerekenleri daha idealist bir yaklaşımla ön plana çıkarmıştır.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Terörle mücadele üzerine

Cumhuriyet'te yaşananlara ilişkin tavrım

Bende kalmasın herkes bilsin