15 Temmuz üzerine
15 Temmuz üzerine
Üzerinden
sekiz yıl geçti ancak o geceye ilişkin gri alanlar beyaza döndürülemedi. Hatta siyahlaştı.
Yıllardır bilimsel bakışın ıskalanması yanında iktidarın ifade özgürlüğünün
karşısında konumlandırdığı yargı sopası düşünenlerin başının üstünde
Demokles’in kılıcı gibi sallandığı için gerçeklerin gün yüzüne çıkması şimdilik
başka bahara kaldı…
Tabii,
AKP’nin “kendisine zarar vermeyen bir FETÖ
ile mücadele stratejisi” benimsemesi de başka bir başat etken oldu, iş
FETÖ ile mücadele olmaktan çıktı.
AKP darbe
girişimini fırsata çevirdi. Atatürk cumhuriyetinden geride kalanı da Erdoğan
cumhuriyetine dönüştürdü. Rejimin tabiatı değiştirildi. TBMM egemenliğin
kayıtsız şartsız merkezi olmaktan çıkarıldı. Yargı bağımsızlığını tamamen kaybetti,
tarafsızlığını da… Kurumlar sadakate dayalı olarak yeniden yapılandırıldıkları
için cumhuriyetin kurumları olmaktan çıkartıldı. Liyakat niteliği aranır
olmaktan çıkarıldı.
2010’dan
itibaren atılan adımlar devlet hayatında TSK’nın rolünü farklılaştırmıştı. Darbe
sonrası TSK bambaşka bir hüviyete kavuşturuldu. MGK aynı şekilde… Yani
birilerinin dilinde pelesenk ettiği “askeri
vesayet” gitti, yerine bembeyaz bir “ileri
demokrasi” gelecekti… Darbe geldi! Öyle bir darbe ki Erdoğan’ın deyimiyle “Allah’ın lütfu” idi… (Bkz: Ahmet Yavuz,
Vesayet Savaşları, Kırmızı Kedi, 2017).
AKP’ye biat
eden tarikatların ve dini grupların devlette fink attığı ve merkezinde Diyanet
İşleri Başkanlığının bulunduğu “dini
vesayet” inşa edildi! Milli Eğitim Bakanlığının yeni rolüyle birlikte
değerlendirildiğinde yapılmak istenen daha iyi anlaşılıyor…
Bütün bunlar
çok hızlı gerçekleşti ve süreç içinde ortalığa saçılan yolsuzluk, yoksulluk,
yozlaşma manzaralarıyla birlikte artık aklı başında insanlar bile 15 Temmuz’da
FETÖ’nün darbe girişiminde bulunmadığı, bunu iktidarın organize ettiği gibi bir
görüşü savunur hale geldi! Yani meseleyi bilimsel olarak ele almak hemen hemen
imkânsız mertebesine ulaştı!
Bütün
veriler, darbenin önceden bilindiğine ama engellenmediğine işaret ediyor. Gri
alanların bilerek aydınlatılmamış olması da iki olguyu gözler önüne seriyor:
Birincisi, darbenin tasarımına belli güçlerin müdahil olarak planın manipüle
edilmesi ki başarısızlıkta rolü vardır. İkincisi ise hukuk devleti adına değil
ama reel politik adına benimsenmiş bir stratejinin benimsenmesidir, “hukuk içinde mücadele mümkün değil, o halde
bırakalım darbeye girişsinler, suçüstü yapalım,” yaklaşımı…
Kanımca olan
biten budur.
FETÖ dâhil bütün
tarikat ve cemaatler karşıt oldukları demokrasinin nimetlerinden yararlanarak
1945’lerden, ağırlıklı olarak 1970’lerden itibaren ABD’nin Yeşil Kuşak projesi
kapsamında yeşertilmiştir. Bu yapılar 12 Eylül 1980 sonrasında Türk-İslam
sentezinin devletin resmi ideolojisi haline getirilmesiyle filizlendirilmiştir.
AKP de o filizlerden serpilmiş ve iktidarı döneminde FETÖ’yü palazlandırmıştır.
İtiraf da ettikleri gibi bu süreçte ABD ile de birlikte hareket etmişlerdir.
Bu üçlünün
planına göre önce TSK itibarsızlaştırılmış, ardından kumpas davalarıyla
bağışıklık sistemi çökertilmiş; kendi aralarında giriştikleri iktidar mücadelesi
FETÖ’nün TSK içindeki adamlarını harekete geçirmesiyle süreç 15 Temmuz’da
darbeye dönüşmüştür.
Darbe
girişimi siyasi figürlerin, halkın ve en çok da vatansever subayların
gayretiyle önlenmiştir.
Tarikat/cemaat
abisinden emir alarak iş yapma alışkanlığı edinmiş subaylar bölünmüş bir zihne
sahip oldukları için yönettikleri darbe girişiminde başarılı olamadılar. Beceriksizliklerinin
başka nedenleri olsa da başat rol bu noktada gizlidir. Bu nedenle ek bir not düşelim;
sadece FETÖ değil, bütün tarikat vb. aidiyetler ordu yaşamında kabul edilemezdir.
Önceden
yapılan hazırlığın bir sonucu olarak, siyasi iktidar tarafından KHK’lar ile
TSK’ya darbe yapılmıştır. Darbenin önlenmesinde açık rolü olan birçok subay başta
olmak üzere TSK’dan ve Jandarma Genel Komutanlığından tasfiye edilmiştir. Darbe
davalarında, FETÖ ile bağı olmadığı saptanan yüzlerce asker haksız şekilde
esarete mahkûm bırakılmıştır.
Sonuç olarak
FETÖ darbe yapmıştır. AKP darbeyi fırsata çevirerek kendi parti devletini
kurmuştur. Ancak “kendisi için varlık haline
geldiği içindir” ki can çekişmektedir.
Ortada
kutlanacak bir demokrasi bayramı yoktur. Utanç duymamız gereken ve millet
olarak bin bir ders çıkarmamız gereken bir sürece tanıklık etmenin
bedbahtlığının yıkıcılığına teslim olmak yerine; aklımızın ve vatan sevgimizin
rehberliğinde bütün enerjimizi cumhuriyetimizi yeniden ayağa kaldırmaya
adamalıyız.
Ahmet Yavuz,
15 Temmuz 2024, sozcu.com.tr'de yayımlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder